Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu, yaz mevsimiyle birlikte Türkiye’nin farklı yerlerinde çıkan orman yangınlarına ilişkin yazılı bir açıklama yayınladı.
“Orman Yangınları Geleceğimizi Tehdit Ediyor! Başımız Sağ Olsun” başlıklı açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Ülkemiz Çanakkale, Elâzığ, Denizli, İzmir, Manisa, Muğla ve Uşak’ta çıkan orman yangınlarıyla sarsılmışken, Diyarbakır’ın Çınar ilçesi ile Mardin’in Mazıdağı ilçeleri arasındaki alanda çıkan yangında 11 yurttaşımızın hayatını kaybettiği, 78 yurttaşımızın yaralandığı bilgisi basına yansıdı. Hayatını kaybeden yurttaşlarımızın yakınlarına baş sağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
‘ORMANLARIMIZIN KÜL OLMASI ÇEVRE VE HALK SAĞLIĞI AÇISINDAN RİSK TEŞKİL EDİYOR’
En önemli doğal kaynaklarımızdan olan ormanlarımızın yanıp kül olması, orman sürekliliğini tehlikeye sokarken, çevre ve halk sağlığı açısından ciddi riskler teşkil etmektedir. Özellikle batı ve güney bölgelerde mevsimsel sıcaklıklarının arttığı dönemlerde insan kaynaklı orman yangınları hemen her yıl tekrar etmektedir.
Türkiye, her yıl yüzlerce hektar orman alanını kaybetmektedir. Orman eko-sisteminde ve yaban hayatında yaşanan ağır tahribat nedeniyle biyolojik çeşitlilik büyük ölçüde zarar görmekte, ormanların birçok fonksiyonu yok olmakta, ekolojik dengeyi bozacak sonuçlar ortaya çıkmaktadır.
Her yitirdiğimiz orman alanıyla birlikte erozyon, sel, taşkın ve hava kirliliği gibi doğal felaketlerin sayısında ve hızında artışlar yaşanmaktadır. Yangınlarla birlikte, ekonomik faaliyetlerini ve ihtiyaçlarını ormanlardan karşılayan kırsal nüfusun bir bölümü geçimlik ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmektedir.
Orman yangınları, halk sağlığı sorunlarına yol açmaktadır. Yangınlara maruz kalan solunum veya kardiyovasküler hastalıkları olanlar, çocuklar ve yaşlılar, hamile kadınlar, açık havada çalışmak zorunda olan işçiler gibi belirli yaş grupları ve belli topluluklar, karbon monoksit, hidrokarbonlar, organik kimyasallar, azot oksitler ve eser mineraller gibi binlerce kirleticiden olumsuz etkilenmektedir. Kalp damar yetmezliği, yerleşik kronik obstrüktif akciğer hastalığı, astım veya amfizem gibi hastalıkları olan kişiler, dumanlara ve zehirli gazlara daha açıktır.
Günlerce ve haftalarca devam eden, çok büyük alanların kül olduğu, kentsel yerleşim alanlarını da tehdit eden orman yangınları son yıllarda ‘mega yangın’ olarak adlandırılmaktadır. Mega yangınlar, Türkiye’nin de içerisinde olduğu bir kuşakla birlikte, Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya, Fransa gibi Akdeniz ülkeleri ile ABD ve Avustralya gibi birçok coğrafyada çok büyük can ve mal kayıplarına yol açmaktadır.
Büyük yangınların arkasında birçok neden bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi, hidro-karbon temelli ve fosil yakıt tüketimine dayalı kontrolsüz endüstriyel büyümeyi teşvik eden ülkelerin yol açtığı, iklim değişikliği ve iklim krizidir. Şirketlerin menfaati uğruna yaşanan iklimsel tahribatın çevre üzerindeki en önemli etkilerinden birisi, uzun süren kuraklıkların ve sıcak hava dalgalarının yangınların başlamasına ve yayılmasına zemin hazırlamasıdır. Orman yangınlarında yakıt olabilecek materyalin kuruması yangınlara müdahaleyi ve kontrol altına alınmasını güçleştirmektedir.
‘ORMAN SUÇLARI YANGINLARA NEDEN OLUYOR’
Yangınların insan kaynaklı bir diğer nedeni de, orman alanlarının hukuka ve usule aykırı şekillerde imara açılması için işlenen orman suçlarıdır. Bunların başında ormanlık alanların turizm alanları ve yerleşim alanları için yakılması gelmektedir. Orman Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, Türkiye’de 2008-2020 yılları arasında 98 bin 950 hektar orman alanı yanmıştır. 2020 yılında ülkemizde orman yangınlarının yüzde 28,4’ünün ihmal, yüzde 2,1’i kasıt, yüzde 9,2’si doğal ve yüzde 54,7’si de bilinmeyen nedenlerle çıkmıştır.
TMMOB’UN ÖNERİLERİNE İŞARET EDİLDİ
Orman yangınları ile mücadele çok katmanlı ve hızlı işletilmesi gereken bir süreçtir. Yetkililer; kamu yararı doğrultusunda, şirketlerin çıkarlarını değil, liyakati esas alarak müdahale politikaları oluşturmalıdır. Konunun uzmanları olan meslek örgütlerinin onlarca yıllık birikimi ve önerileri dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda TMMOB’un Yangın Raporu’ndaki önerilerinden bazılarını bir kez daha kamuoyunun dikkatine sunuyoruz:
– Her ne kadar ormanların korunması görevi yasalarla Orman Genel Müdürlüğü’ne verilmiş olsa da yangın sırasında yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, diğer kamu kurum ve kuruluşları koordineli bir çalışma yürütmeli, gerekmesi durumunda yerel halk ve gönüllülerin çalışmalara hangi çalışmalara nasıl dahil edilebileceğini planlanmalıdır.
– Yangının ortaya çıkma koşullarının ortadan kaldırılabilmesi için orman köylerinde ve kasabalarında yaşayan halkın ve kamu görevlilerinin yangın çıkmaması için neler yapılması ya da yapılmaması gerektiği konusunda eğitimi kadar kasıtlı olarak çıkarılan yangınlar için ağır cezai yaptırımlar uygulanması da önem taşımaktadır.
– Yangınların önlenmesi çalışmalarında ormancılık sektörü dışındaki arazi kullanımları da (tarım ve mera) dikkate alınmalı, önlemler bütünlüklü olmalıdır.
– Türkiye’de yangınların çoğu anız yangınlarının ormana sıçraması nedeniyle gerçekleşmektedir. Tarım alanları ve orman kesitleri arasında en az 5 metre genişliğinde boşluk bırakılmalı, çiftçiler bu konuda bilinçlendirilmelidir.
– Yangın emniyet yol ve şeritleri, su ikmal havuzları gibi tesislerin yapımı ve bakımı yangın sezonundan önce mutlaka yapılmalıdır.
– Bölgelere ve hassas lokal alanlara göre, coğrafi konum, topoğrafik yapı, ağaç yangın duyarlılığı, toprak yangın duyarlılığı ve meteorolojik parametreler dikkate alınarak yangın tehlike derecelendirmeleri yapılmalı, orman alanlarındaki her türlü yatırımda Çevresel Etki Değerlendirmesi sırasında öncelikli olarak Meteorolojik koşullar dikkate alınmalıdır.
– Orman yangınları genellikle söndürme bakımından gündeme gelmektedir. Entegre yangın kontrolü çalışmaları, yani yangın önleme ve söndürme birlikte ele alınmalıdır. Yangın sadece söndürme olarak ele alındığında, ekonomik sosyal boyutları ile çok ağır sonuçlar yaşanmaktadır. Yanan alanlar ve müdahale şekilleri dikkate alındığında, önleme ve söndürme ile ilgili mevzuatın yeniden gözden geçirilmesi ve bu konudaki yapılanmanın güncellenmesi gerekliliği açıktır.
Ankara Tabip Odası olarak, ortak geleceğimizin bir parçası olan ormanlarımızı satışa ya da imara açan neoliberal anlayışın terk edilmesi gerektiğinin bir kez daha altını çiziyoruz. Yangınlar sonucu ormansızlaşan ve zamanla ağaçlandırılamayan alanlar hiçbir şekilde başka bir kullanıma tahsis edilmemelidir. Yanan ormanlarımızın yeniden ağaçlandırılmasında bölgenin ekolojik dengesi ve ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır. İlgili Bakanlıklar ve kurumlar tarafından, yangından etkilenen yurttaşlarımızın kayıplarını telafi edecek sosyal politikalar yürürlüğe konmalıdır.”
(HABER MERKEZİ)